CAMIN İCADI
Yer ve zaman çok da önemli olmaksızın bir kış günü üzerine hepimizin sevdiği o yavaş tempoda usul usul kar yağan bir köy… Kışın yapılacak işlerin azlığından olsa gerek herkes evine çekilmiş ve bu güzel manzarayı izlemek ya da en azından ne kadar kar yağdığını görmek için cama koşmak isterler ama… Cam yoktur çünkü daha icat edilmemiştir ya da edilmişse bile daha oralara ulaşmamıştır. İşte camın büyüsü tam olarak buradan gelir. Dışarıdaki o güzel manzarayı yine dışarının hiç bir kötülüğünden zarar görmeden izlememize ve onun keyfini çıkarmamıza yardımcı olur. Ama merak etmeyin; o insanlar için endişelenmenize gerek yok zira böyle bir imkanın varlığından haberdar bile değiller. Muhtemelen evlerinden cam lüksünde olmasa bile iki kanadı dışarıya açılan tahta bir pencere vardır ve soğuğa katlanabildikleri ölçüde yine dışarıyı izleyebilirler.
Şimdi de kendi hayatlarımıza bir bakalım. Durun, merak etmeyin; öyle derin bir sorgulamaya girişmeyeceğiz. Sadece, benim büyülü dediğim bu icadın hayatımıza neler kattığına bir bakacağız. Bizim çantada keklik olarak gördüğümüz bu materyalin insanların hayatında ne büyük bir eksiklik olduğunu anlamak için yukarıdaki hayali köy ve onun insanları yetmez çünkü mana ancak farkla ortaya çıkar.
Hepimiz daha bir kaç hafta öncesine kadar İstanbul’u ve ülkemizin büyük bir bölümünü esir alan kar yağışını hatırlıyoruz. Ve kaçımız sabah kalkar kalmaz camlarımıza koşmadık? Bu her zaman çocukça bir merak ve ilgiden kaynaklanmak zorunda da değil. Zira işe gitmemiz gereken sabahlara da uyandığımız çok oluyor. Ama kesin olan şu ki hepimiz camın icadından alabildiğine faydalandık. İlla kara kış olmasına da gerek yok. Yazın bütün o haşere ve böcekten korkmadan dışarıyı yine aynı keyifle izlemedik mi? Cam yapısı gereği güneşten korumaz bizi ama zaten bütün olayı da budur. Işığı hiç eğip bükmeden olduğu gibi bize ulaştırır. Dolayısıyla ışık ve sayesinde gördüğümüz ne varsa hepsi yine camın insafından süzülüp gelir bize.
Bazılarımız işi öyle ileri bir noktaya taşıdılar ki diğerlerinin ufuk çizgisinden zar zor görebildikleri gökyüzünü daha iyi görebilmek için çatı katlarına camdan tavanlar yaptırdılar. Ve sonuç olarak yine dışarıdan gelecek hiçbir tehlikeden korkmak zorunda kalmadan özgürce geceleri yıldızları seyrettiler. Orada durmadık tabii. Yine bir yerden başka bir yere giderken kullandığımız araçlarımızda önümüzü, yanımız ve arkamızı görmek yetmedi bize ki onlara da cam tavan yaptırdık. Üstelik bunlar evlerimizde olduğu gibi sabit de değillerdi; istediğimiz an doğa ile aramızdaki o ince şeffaf sınırı tek bir düğme ile kaldırabiliyorduk artık. Aslında bu son yazdığım baştan beri olmasa da bütün camlar için geçerli olan bir şeydi. Bahsettiğimiz madde her ne kadar kırılgan ve narin bir madde de olsa tahta, plastik veya metal bir çerçeve içine düzgünce yerleştirildiğinde kolaylıkla açılır kapanır bir eşyaya dönüşüyordu. İşte cam böyle büyülü bir şeydi. Bir duvar kadar sağlam ve koruyucu olmasa bile ondan kat be kat saydam olduğu için bize dışarıyı gösterdi.
Ama konunun tek bir boyutuna sıkışıp kaldığımızı hissetmeye başladım. Çok bariz bir gerçek olsa da hatırlatmakta fayda var: cam sadece dışarıdan içeriyi değil içeriden dışarıyı da gösterir ve nice aşıklar da bu basit gerçeklikten hareketle gece sevdiklerinin camlarını önüne gitmiştir bir tesadüf eseri de olsa onu kısacık görebilmek için. Ya da sorgu odalarında sadece dışarıdan içeri gösteren o hileli ama havalı camları hepimiz hatırlarız filmlerden. Bu camlar kanımca camın en demokratik özelliği olan iki tarafı da eşit şekilde gösterme halinin elinden alınmasıdır ve camın ruhuna yapılmış büyük bir ihanettir. Yani cam sizin görebildiğiniz tarafı ile hala camdır ama diğer tarafı ile duvardan farksızdır.
Tabii camı sadece duvarlarımızdan dışarıya açılsınlar da etrafı görelim diye değil başka bir sürü şey için de kullandık. Mesela hiç bilmediğimiz çağlardan kalma tabanları efsaneleri ve mitleri anlatan mozaiklerle ile kaplı bir ev bizim adımlarımız altında zarar görmesin diye yüzeyini camla kapladık ve ürkek adımlarla üzerinden yürüdük. Akıl edip dönüp bakmak aklımıza geldi mi bilmiyorum. Ya da ülkesinin kendisi gibi devasa Çin ormanlarında doğayı rahatsız etmeden ama altımızda da neler olup bittiğini de anlamak istediğimiz için camdan yürüyüş yolları yaptık. Kısacası cam bizi hep duvarın ötesini görmeye ve hayal kurmaya davet etti. Cam çılgınca şeyler düşünmeye cesaret edemeyenlerin zihin duvarlarında açılmış bir gedik idi.
Hatta bazen camı öyle savurganca kullandık ki… Şu anda oturmuş bu yazıyı yazdığım kafenin bir duvarı yerden göğe kadar camla kapatılmış. Bunun hayatında hiç cam görmeden bu dünyadan göçüp gitmiş biri için ne büyük bir mucize olduğunu düşünün.

Yorumlar
Yorum Gönder